Aida ile Yuvaya Yolculuk
Aida'nın kendi içindeki yolculuğu ve yol anıları....
18 Ocak 2013 Cuma
Çok fazla şey düşünüyor bu beyin
Çok fazla şey düşünüyor bu beyin. Biraz önce sahilde yürüdüm. Binlerce mutlu insan gördüm. Çünkü çok düşünmüyorlar. Bi haber Dünya'dan.Ne ölüp gittiklerinde geriye kayda değer bir şey bırakma gibi bir dertleri var ne de öğrenme , üretme, birey olma gibi niyetleri. Bir kaç temel ihtiyacları giderilsin yeter. Üreme, barınma, gıda ... Köpek sürüleri gibi. Arada kavga edip aralarında adaleti sağlıyorlar. Küçük dünyalarında gerçek anlamda yuvarlanıp gidiyorlar. Aslında kimseyi kınamıyorum da artık. Onlar öyle mutlular. Herkes mutluluğu aramıyor mu zaten? Bulmuşlar iste ne güzel . Rüzgar nereden eserse oraya giderler.
Peki bana ne oluyor? Evet ben de günü kurtarıyorum . Anı yaşıyorum. Eğlence fırsatlarını hiç kaçırmıyorum. Bana olan, içerden dalga dalga yayılan iteklemeler. Bir şey sanki çıkmak istiyor ama ben o yolu gösteremiyorum. Az kaldı ya da benim yanılsamam. Bir doğum sancısı çekiyorum. Geçmek bilmiyor. Engel olamıyorum düşüncelerime. Kaçıp gitmek isteyen vahşi yönüme. Sanki günlük rutinlerle ağrı kesici yutar gibi tüketiyorum günleri. Arada bir bastıran sıkıntısı ile kendime geliyorum. Bu geçmeyecek. Ya ben bulacağım o yolu ya da zorla bana gösterilecek. Ya kısa yolu sececeğim ya da çölleri geçecek....
Çaba
Eğer tesadüf diye bir şey yoksa birileri planlıyor hayatımızı demektir. Belki biz kendimiz doğmadan önce ayarlıyoruz her şeyi. Hayatımıza çıkacakları, kazık atacakları, bizi sevecekleri, aşık olacağımız insanları... Şimdilik bunu bilemesem de bildiğim bir şey var . Yukarıdakiler demiş ki " Aida her istediğini elde etsin fakat öyle hemen kolayca olmasın. Çok uğraşsın, didinsin, hayal kırıklığı yaşasın, yeri gelsin vazgeçsin, bıraksın, artık istemesin. Ama o bırakınca istediği gerçekleşsin". İşte bu ferman şimdiye kadar hiç es geçmedi. Neyi çok istesem hep kendini gösterdi. Artık hayal kurmaya, çok istemeye korkar oldum. İçinde yatan bir mesaj var elbet. Yıllardır bulmak için çabalar dururum. Tam çözdüm dediğimde başka bir düğümünü fark ederim ve yine en başa dönerim.
7 Eylül 2012 Cuma
Yürüyüş...
Ben dinledim sessizliği
Yokluğun ardında ki huzurla gelen.
Kabul ettim her ne varsa .
Ülkeler gördüm
Gülen insanlar
Bazen dilenciydi
Bazen zengin
Tezat eşitliğe boyun eğmiş,
Aynı masumiyetle bakan küçük cocuklar.
Çok düşünmek çok şey katmaz
Bazen salıvermeli ipleri
Sadece inandığın her ne varsa
Önüne katıp yürüyüp gitmeli.
Yokluğun ardında ki huzurla gelen.
Kabul ettim her ne varsa .
Ülkeler gördüm
Gülen insanlar
Bazen dilenciydi
Bazen zengin
Tezat eşitliğe boyun eğmiş,
Aynı masumiyetle bakan küçük cocuklar.
Çok düşünmek çok şey katmaz
Bazen salıvermeli ipleri
Sadece inandığın her ne varsa
Önüne katıp yürüyüp gitmeli.
24 Haziran 2012 Pazar
Bana bir şey öğrettin
Hiç sormadın
Bilmek istermiyim diye.
Sen zaten farkına varmadan bana bir şey öğrettin.
Aşk bazen saplanıp kalmakmış,
Bıçak gibi delsede bedeni,
Çekip atamamak.
Hiç sormadın,
Zaten geçip gittin limanimdan.
Acı ama gercek,
Bana bir şey öğrettin.
Ayrılık ölüm kadar çaresizmiş.
Alışmakmış geriye kalan.
İnancı kandıran sozlermiş,
Bir üflemeyle havaya karışan...
Sen zaten farkına varmadan bana bir şey öğrettin.
Aşk bazen saplanıp kalmakmış,
Bıçak gibi delsede bedeni,
Çekip atamamak.
Hiç sormadın,
Zaten geçip gittin limanimdan.
Acı ama gercek,
Bana bir şey öğrettin.
Ayrılık ölüm kadar çaresizmiş.
Alışmakmış geriye kalan.
İnancı kandıran sozlermiş,
Bir üflemeyle havaya karışan...
12 Haziran 2012 Salı
Bir alıntı
Tanrım beni yavaşlat !
Aklımı sakinleştir, kalbimi dinlendir. Günün karmaşası içinde, bana sonsuza kadar yaşayacak tepelerin sükunetini ver. Sinirlerim ve kaslarımdaki gerginliği, belleğimde yaşayan akarsuların melodisiyle yıka. Anlık zevkleri yaşayabilme sanatını öğret; bir çiçeğe bakmak için yavaşlamayı, güzel bir köpek ya da kediyi okşamak için durmayı, bir kitaptan birkaç satır okumayı, balık avlayabilmeyi, hülyalara dalabilmeyi öğret.Her gün bana kaplumbağa ve tavşanın masalını hatırlat. Hatırlat ki yarışı her zaman hızlı koşanın bitirmediğini, yaşamda hızı artırmaktan çok daha önemli şeyler olduğunu bileyim. Heybetli meşe ağacının dallarından yukarıya doğru bakmamı sağla. Bakıp göreyim ki onun böyle güçlü ve büyük olması yavaş ve iyi büyümesine bağlıdır. Ve hepsinden önemlisi: Tanrım, bana değiştirebileceğim şeyleri değiştirmek için ‘cesaret’, değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etmem için ‘sabır’, ikisi arasındaki farkı bilmek için ‘akıl’ ve beni aşkın körlüğünden ve yalanlarından koruyacak ‘dostlar’ ver.
28 Mayıs 2012 Pazartesi
Bilge ve Savaşçı "kabul etmek"
Sadece kabullen dedi Bilge. Sancılı iç sıkıntılarının nedeni bu. Baskalarının aciyarak söyleyemediklerini bir çırpıda itiraf et kendine. Her kelime jilet gibi kanatarak ruhunu düşse de yere, sen bağıra çağıra söyle. . Bin kere aldatmaktansa kendini , bir kere acimasizca dök her şeyi. Ve sonra lütfen kabullen. Sözlerin doğru olsun ya da olmasın. İster inan istersen inanma. Ama kabullen. Kabul etmek direnmemektir. Vazgeçmek ve özgürlesmek. Kabul edince bırakırsın seni zorlayan her neyse. Sıkı sıkıya tuttuğun iplerin aslında seni nasil da bağladığını anlarsın. İpler senin elinde değildir, sen iplerin elindesin.
Kabullenmek yenilmek değildir. Bir kere o cesareti gösterince , zafer tepesine adım atarsın ve oradan izlersin verdigin savaşın yıkıntılarını. İcinde buyuttugun korkuların artik ölüm sessizliğiyle yatmaktadır vadide.
Kabullenmek bazen bırakıp gitmek, bazen de gözyaşları ile sarilmaktir . Direndiğin senin zayıf yönün, yetim bıraktığın ikizindir. Artık elinden tutma vaktidir. Saril senden olan her seye. Kabullen kendini ve şefkat göster . Tuttuğun nefesini artık bırak sakince.
2 Nisan 2012 Pazartesi
Erken karar verme hastalığı "Lao Tzu'ya ait"
Köyün birinde bir yaşlı adam varmış. Çok fakirmiş ama Kral bile onu kıskanırmış... Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki, Kral bu at için ihtiyara nerdeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış.. "Bu at, bir at değil benim için; bir dost, insan dostunu satar mı" dermiş hep. Bir sabah kalkmışlar ki, at yok. Köylü ihtiyarın başına toplanmış: "Seni ihtiyar bunak, bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın" demişler... İhtiyar: "Karar vermek için acele etmeyin" demiş. "Sadece at kayıp" deyin, "Çünkü gerçek bu.Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı? Bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç.Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez."Köylüler ihtiyar bunağa kahkahalarla gülmüşler.Aradan 15 gün geçmeden at, bir gece ansızın dönmüş...Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş kendi kendine.Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş. Bunu gören köylüler toplanıp ithiyardan özür dilemişler. "Babalık" demişler, "Sen haklı çıktın. Atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşuoldu senin için, şimdi bir at sürün var.." "Karar vermek için gene acele ediyorsunuz" demiş ihtiyar. "Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin ne getireceğinihenüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıç. Birinci cümlenin birinci kelimesini okur okumaz kitap hakkında nasıl fikir yürütebilirsiniz?" Köylüler bu defa açıkça ihtiyarla dalga geçmemişler ama içlerinden "Bu herif sahiden gerzek" diye geçirmişler... Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış. Köylüler gene gelmişler ihtiyara."Bir kez daha haklı çıktın" demişler. "Bu atlar yüzünden tek oğlun, bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok.Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın" demişler. İhtiyar "Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz" diye cevap vermiş. "O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı. Gerçek bu. Ötesi sizin verdiğiniz karar. Ama acaba ne kadar doğru. Hayat böyle küçük parçalar halindegelir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez." Birkaç hafta sonra, düşmanlar kat kat büyük bir orduile saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış. Köye gelen görevliler,ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleriaskere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkân yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya da esir düşeceğini herkes biliyormuş. Köylüler, gene ihtiyara gelmişler... "Gene haklı olduğun kanıtlandı" demişler. "Oğlunun bacağı kırıkama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler,belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer..." "Siz erken karar vermeye devam edin" demiş, ihtiyar. "Oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde... Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece Allah biliyor."
*** Lao Tzu, öyküsünü şu nasihatla tamamlamış: "Acele karar vermeyin. Hayatın küçük bir dilimine bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. Karar; aklın durması halidir. Karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur. Buna rağmen akıl, insanı daima karara zorlar. Çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar.Oysa gezi asla sona ermez.Bir yol biterken yenisi başlar. Bir kapı kapanırken, başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz."
*** Lao Tzu, öyküsünü şu nasihatla tamamlamış: "Acele karar vermeyin. Hayatın küçük bir dilimine bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. Karar; aklın durması halidir. Karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur. Buna rağmen akıl, insanı daima karara zorlar. Çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar.Oysa gezi asla sona ermez.Bir yol biterken yenisi başlar. Bir kapı kapanırken, başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz."
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)