http://www.youtube.com/watch?v=fyOn099CEEo&feature=related
Sevgili dediğin sihirli bir aynadır. Kendini dünyanın en mükemmel varlığı gibi gördüğün. Egonu okşar, baktığın zaman en ışıltılı halini gösterir sana. Aslında hayran kaldığın yine kendinsin. Ne kadar bencilce de olsa bu böyledir. "Sen sandığım şey belki benim yüreğimdi" der bir şarkıda. Güzel olan kendini sevebilmektir. O aynadaki yansımanı görebilmek. Kendi duygularına aşık olur insan, yoksa karşındaki zaten mükemmel değildir.
3 Mart 2012 Cumartesi
1 Mart 2012 Perşembe
28 Şubat 2012 Salı
Yetenekli insanlar...
Müzik: Amy Winehouse
http://www.youtube.com/watch?v=OiY2sdQ-6qw&feature=related
Uzun zamandır aklıma gelen bir konudur. Geçenlerde sohbet ettiğim yaş ortalaması elli olan bir grup insan da aynı konuyu açınca aramızda keyifli bir diyalog oluştu. Gerçi konu pek hoş değil ama benim yaptığım yorumlar onları şaşırtınca benim açımdan keyifliydi :) Konu tüm dünyada milyonlarca kişinin hayran olduğu, para, pul, şan şöhretin hayatlarından eksik olmadığı yetenekli sanatçıların neden hep uyuşturucudan veya intihardan öldüğüydü. Şöyle bir düşününce Elvis dahil, Kurt Cobain, Michael Hutchence, Michael Jackson, Amy Winehouse ve en son Whitney Houston "ki daha bir çoğu var" hep bu hayatın ağırlığına dayanamamış ve bu dünyayı sanki olması gerekenden çok önce terk etmişler. Hepsinin ortak yönü çok yetenekli ve topluma aykırı olmaları. Aynı zamanda biraz az biraz fazla tüm dünyada milyonlarca kişinin kalplerine dokunabilmeleri.
Yetenekli insanlar her zaman özeldir benim için. Onlar sanki bu dünyaya ait değillerdir. İlham aldıkları yer neresi ise, oradan bir süreliğine kopup gelmişlerdir. O yüzden yukarısı ile bağları cok güçlüyken Dünya ile bağları incedir. Yapıları gereği hassastırlar. Çabuk inanıp, kolayca hayallere kapılırlar. Sanki bir başka boyuttan bakarlar . Oysa ki yaşadığımız hayat onların bulunduğu şeffaflıkta ve duygu yükünde değildir. Onlar ruhlarına yakın ne bulurlarsa teselli niyetine sarıp sarmalasa da kendilerine, beklentileri her zaman yerini bulmaz. Gittikçe yabancılaşırken hayatlarına, etraflarında sadece sahte maskelerle onları alkışlayanlar kalır. Bazıları “sadece şanslı olanları” eş ruhlarını bulur, elinden tutup düştükleri yerden kaldıracak. Ama geri kalanı gittikçe yabancısı oldukları bu dünyada özledikleri vatanlarını ararken yollarını kaybederler. Bir taraftan fark etmeden eserleri ile toplumun şuurunu yükseltirken diğer taraftan yaşadıkları hayal kırıklıkları ile sürekli yıkılırlar. Bir zaman sonra görevlerini tamamlayıp ayrılırlar bu eski dünyadan. Biz ise kendimizce biraz acıyarak biraz iç çekerek yaslarını tutar ve sonra kendi rutin yaşantımıza geri döneriz. Bize neler kattıklarının farkına varmadan nankörlük edip, ukalaca eleştiririz. ..
http://www.youtube.com/watch?v=OiY2sdQ-6qw&feature=related
Uzun zamandır aklıma gelen bir konudur. Geçenlerde sohbet ettiğim yaş ortalaması elli olan bir grup insan da aynı konuyu açınca aramızda keyifli bir diyalog oluştu. Gerçi konu pek hoş değil ama benim yaptığım yorumlar onları şaşırtınca benim açımdan keyifliydi :) Konu tüm dünyada milyonlarca kişinin hayran olduğu, para, pul, şan şöhretin hayatlarından eksik olmadığı yetenekli sanatçıların neden hep uyuşturucudan veya intihardan öldüğüydü. Şöyle bir düşününce Elvis dahil, Kurt Cobain, Michael Hutchence, Michael Jackson, Amy Winehouse ve en son Whitney Houston "ki daha bir çoğu var" hep bu hayatın ağırlığına dayanamamış ve bu dünyayı sanki olması gerekenden çok önce terk etmişler. Hepsinin ortak yönü çok yetenekli ve topluma aykırı olmaları. Aynı zamanda biraz az biraz fazla tüm dünyada milyonlarca kişinin kalplerine dokunabilmeleri.
Yetenekli insanlar her zaman özeldir benim için. Onlar sanki bu dünyaya ait değillerdir. İlham aldıkları yer neresi ise, oradan bir süreliğine kopup gelmişlerdir. O yüzden yukarısı ile bağları cok güçlüyken Dünya ile bağları incedir. Yapıları gereği hassastırlar. Çabuk inanıp, kolayca hayallere kapılırlar. Sanki bir başka boyuttan bakarlar . Oysa ki yaşadığımız hayat onların bulunduğu şeffaflıkta ve duygu yükünde değildir. Onlar ruhlarına yakın ne bulurlarsa teselli niyetine sarıp sarmalasa da kendilerine, beklentileri her zaman yerini bulmaz. Gittikçe yabancılaşırken hayatlarına, etraflarında sadece sahte maskelerle onları alkışlayanlar kalır. Bazıları “sadece şanslı olanları” eş ruhlarını bulur, elinden tutup düştükleri yerden kaldıracak. Ama geri kalanı gittikçe yabancısı oldukları bu dünyada özledikleri vatanlarını ararken yollarını kaybederler. Bir taraftan fark etmeden eserleri ile toplumun şuurunu yükseltirken diğer taraftan yaşadıkları hayal kırıklıkları ile sürekli yıkılırlar. Bir zaman sonra görevlerini tamamlayıp ayrılırlar bu eski dünyadan. Biz ise kendimizce biraz acıyarak biraz iç çekerek yaslarını tutar ve sonra kendi rutin yaşantımıza geri döneriz. Bize neler kattıklarının farkına varmadan nankörlük edip, ukalaca eleştiririz. ..
26 Şubat 2012 Pazar
Düşünceler duyulabilse..
Şu hayatta saçma, kaba, adaletsiz görünen her şeyin bir sebebi var. Kabul! Fakat gün geliyor hayal edemeden duramıyorum. Ya her kesin düşünceleri, sözleri gibi duyulabilseydi ne olurdu ? Bir kere yalan tarihe karışırdı. Herkes yeni doğmuş bir bebek gibi günahsız olurdu dürüstlük konusunda. Kimse düşündüğünden farklı davranamaz, denese bile üstünden su gibi akıp gidecek kimliklere sığınamazdı. Belki küslükler ve kavgalar bile azalırdı. Çünkü hayal kırıklığı ve yersiz beklentiler uzun süreli barınamazdı ilişkilerde. Her şey anında yaşanır, gerçek neyse ortaya dökülür, herkes hesaplaşır ve yoluna devam ederdi.
Ama sanırım en çok "Aşk" konusu çok eğlenceli hale gelirdi. İçin tir tir titrerken mesafeli durmak mümkün olmazdı ve ya şaka kılıfına sokulmuş iltifatların ardında her ne niyet varsa ortaya çıkardı. Aşkın bittiği halde bunu karşıdakine itiraf edememek derdi de kalmazdı. Böylece ilişkiyi sürdürmek adına iyilik yaptığını sandığın ama esasında vaktini çaldığın sevgiline bir özür borcuna gerek kalmazdı. Her ilişki sürmesi gerektiği kadar sürer, biteceği yerde kopar,tekrar başlayacaksa da karşıdakini ikna çabasına gerek kalmadan başlardı. Aşk taktiklerine gerek kalmazdı. "Acaba dürüst davranıp tüm sevgimi göstersem mi ? Yoksa biraz geri durup onun gelmesini beklesem mi?" saçmalıkları akla bile gelmezdi. İlk görüşte aşk nasıl da değerli olurdu !!! Evet kabul ediyorum. Belki evlilikler uzun süreli olmazdı. Ama yıllarca sürenler de eşiz bir mücevher gibi kabul görürdü.
Şimdi gerçeklere dönersek. Maalesef kimse kimsenin ne düşündüğünü bilmiyor. Herkesin gizli kalmış bir yüzü ve takındığı bir maskesi var. Ne sevgini tam anlamıyla gösterebiliyorsun ne de nefretini. Bazen sevdiğini takdir etmek, aşkını dile getirmek bile zayıflık sanılıyor. Hayatı hep dayatılmış kurallarla yaşamak gerekiyor.
En başta söylediğim gibi şu düzenin bir nedeni var. Kabul! Ama insan yine de nasıl olurdu diye merak ediyor...
En başta söylediğim gibi şu düzenin bir nedeni var. Kabul! Ama insan yine de nasıl olurdu diye merak ediyor...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)