19 Şubat 2012 Pazar

İtiraf

 En çok kendi kendime itiraflarımı seviyorum. Hani bazen  yediğin bir lokmayı miden kabul etmez ve sürekli can sıkıcı bir bulantı verir.O saatten sonra ya hazmedeceksindir ya da çıkartıp atacaksın. Ben de içimdeki sıkıntının ne olduğunu anlarım önce. Bunu kendi kendime itiraf ederim. Sadece bir kere değil, yüzlerce kere. Sonrasında O her ne ise ya sindiririm içimde ya da hayatımdan çıkartırım.
Ama bazen ne istediğini bilmenin rahatlığına alışmışken,  öyle bir oyun oynar ki yukarısı bana. Ne kadar itiraf etsem de kendi kendime, ne atabilirim ne kabullenebilirim. Öylece oturur mideme. O saatten  sonra üzerine düşünmenin bir anlamı olmadığını bildiğim halde, şu beynime  geçmez sözüm. Bu da bir hazmetme refleksidir aslında. Kararsızlığın verdiği panik, sürekli çıkış yolu aramaya iter. Sonra bünye bu nabız atışına da alışır. Düşünceler durulur ve derin bir sessizlik başlar. Mikrobu yenen vücut nasıl güçlenirse daha güçlü hissederim kendimi. Kontrol tekrar bana geçmiştir. Bu duyguyu severim.
İşte o yüzden itiraf en çok kendine yapılmalı. İtiraf kabullenmektir ve duruma yukardan bakmaktır. Manzara ne kadar karışık olursa olsun. Biraz yüksekte durmalı, derin bir nefes almalı ve kontrol duygusunu bir kenara koyup, her şeyi zamana bırakmalı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder